14 Ekim, 2018

Hachi: A Dog's Tale


seviyorum kediyi, köpeği. uzun süredir de hayvan sahibi olmak istiyorum ama şartlar müsait değil. şurada yazmıştım bir şeyler. o yazıyı yazarken bir sene sonra durumuma tekrar bakacağım demiştim ama yaklaşık bir sene geçmesine rağmen durumumda pek değişiklik yok. o yüzden hayvan sahiplenme konusu hala rafta duruyor.

hachi birçok insanın izlemese bile duydugu, bildiği bir film. lassie gibi bir şey. izlenmese bile en azından belirli bir zumre biliyor. hachi: a dog's tale gerçek bir hikayeye dayanıyor. bu da filmi daha etkili yapıyor. film amerikan yapımı olsa da gerçek hikaye japonya'da geçiyor. 30'lu yıllarda japonya'da yasayan bir profesörün köpeği hachi. japonca'da sekiz demek. yine filmden öğrendiğim kadarıyla ugurlu bir sayı. hachi her sabah profesörü tren istasyonuna bırakıyor ve onun dönüş saatinde tren istasyonunda hazır bekliyor. buralar ağır spoiler. akitaa cinsi hachi o kadar sağdık ki sahibi ölmesine rağmen bu davranışını değiştirmiyor. yıllarca orada bekliyor. istasyon görevlileri onun bakımı yapıyor, mamasını, suyunu veriyor. hachi ölünce de onun anısına oraya bir heykel yapılıyor.

köpeklerin sadakati malum. kedi pek öyle değil. kedi de seviyorum ama kedi fazla basına buyruk. belki de onu özel yapan bu. köpekler daha sahibiyle haşır neşir. köpek sahibi olmayı çok istiyorum ama gerçekçi bakarsam yasadagım ortam yasaması için uygun değil. gerçi su anda çok kötü şartlarda yasayanlar var. benim ortamım su an içlerinde bulundukları ortamlardan ya da sokaklardan çok daha iyi oldugu kesin ama onunla kurulan ilişki sonrası belirli bir vakitten sonra ilgisine karsı verememek üzücü olabiliyor. bu yüzden hala köpek sahiplenme konusunda düşünceliyim. birlikte 15-20 yıl geçirmek söz konusu.

film yazısı gibi olmadı pek. filmi çok sevdim. köpek sevgim daha da depreşti. keske daha önce izleseydim dediğim filmlerden oldu.

Hiç yorum yok: