28 Eylül, 2018

La vita e bella


life is beautiful. türkçesi hayat güzeldir 1997 yapımı italyan yapımı. üç dalda oscar'ı var. bunca zamandır izleme listemdeydi ama bir türlü fırsat bulamıyordum. sonunda dün fırsat buldum ama filmi tamamlayamadım. yarsını dün yarısını da bu sabah izledim. filmin ilk yarısı ve ikinci yarısı bambaşka iki film gibi. ikinci dünya savaşında toplama kampına düşen baba oğul hikayesi. savaş, nazi, toplama kampı deyince insanın aklına rahatsız edici filmler geliyor ama filmin görüntü olarak çok da rahatsız edici tarafı yok. oğluyla birlikte kampa düşen bir babanın, oğlunun olan biteni idrak etmemesi için insanüstü çabası anlatılıyor. guido'nun kendisi zaten hareketli, neşeli bir adam. olumsuzluğun en dip noktasında bile oğlu için pozitif ortam yaratmaya çaba gösteriyor. oğlunun oradan en az hasarla kurtulmasını amaçlıyor. nitekim başarılı da oluyor.

sağda solda çokça okudum. filmin çok da gerçekçi olmayan tarafları var. toplama kampında guido kadar rahat hareket edilemeyeceğini savaşı anlatan romanlarda, filmlerde, belgeseller gördük. o sahneler inandırıcılıktan uzaktı. ama bu, filmin insanın soktuğu psikolojiyi etkilemiyor. filmi izleyici hisssedebiliyor. ilk yarıda guido'nun hareketli yaşamı, sürekli konuşması beni biraz yorsa da ikinci yarıyla beraber film biraz daha duraksadı film. haliyle ben de biraz kafaca dinginleşmiş oldum.

ayrı bir paragraf anne için açmak lazım sanırım. guido ile kaçması. evlenmesi. daha sonra onun peşinden gitmesi o dönem için yapılacak onurlu davranışlardan bir tanesi. gözünü kırpmadan trene binmesi. bilinmezliğe hatta ölüme gitmesi, guido'ya aşkı kadar onurlu bir kadın.

Hiç yorum yok: