27 Eylül, 2018

Euro 2024


daha hangi ülkenin kazanacağı belli olmadan üstü kapalı göndermeler siyasi kanattan gitmişti. cumhurbaşkanı erdoğan adil bir seçim yapılmasını istiyordu. bu söylemin alt metninden seçimin adil olmadığı düşüncesini çıkarabilirdik. yine cumhurbaşkanı mesut konusunu tekrar gündemi getirmesi, üstü kapalı ırkçılık göndermesi bel altı vurmaktan başka bir şey değildi. bunun yanında twitter'da takip ettiğim birtakım spor yöneticileri; bazıları müdür pozisyonunda, eleştirmeyi dahi yasaklamıştı. seçime günler kala, bu saatten sonra yapılacak eleştirinin balta görevi görmekten başka bir işe yaramayacağı düşüncesinde olanlar vardı. haklı gerekçelerle turnavının türkiye'de yapılmasını istemek kadar, yapılmasını istememek de sadece zıt bir düşünceydi. ben de zıt düşünce tarafındaydım. bu düşüncede olmamın tek sebebi de sürekli tesise para harcamanın bir şey getirmediğini düşünmem. eğer turnuvayı düzenleseydik ek harcamalar için 70 milyar lira harcanacağı söyleniyor. büyük para. şu şartlarda bu paranın çok daha verimli kullanacağı düşüncesi bile turnavayı istememek için bir sebep.

hoca verdi, ben aldım cümlesi öğrenciler arasında popülerdir. düşük not alınca hoca verir, yüksek not alınca öğrenci alır. bu da aslında başarısızlığı başka tarafa attığımızı somut örneği. uefa'nın seçimine yapılan eleştirilerde de benzer durum görülüyor. alamadık çünkü rakibimiz bizden daha hazırdı, daha tecrübeliydi, daha başarılıydı... alamadık çünkü eksiklerimiz var. ne kadar avrupalıyız tartışılır. türkler olarak sevsek de sevmesek de kültürel iktidar o taraf, bizim taraf değil. ne kadar oralıyız ve ne kadar oralı olmak için çabalıyoruz. hoş, oralı olmak gibi zorunluluğumuz da yok. neysek o olalım. başkaları tarafından oralı ya da buralı ilan edilmek çok önem arz etmemeli. ancak kendimizi bi yere yerleştirmeye zorluyoruz. almanya'nın kazanmasının elbette politik tarafı var. peki, türkiye kazansaydı bu karar tamamen sportif mi olacaktı? türkiye'nin sulu tarafının gazetecilerinden avrupa ayakta kalmaki için almanya'yı güçlendirmek istiyor, uefa da bu sürecin bir parçası minavlinde yorum yapıyor. bakış açısı böyleyse neden bu turnuvayı düzenlemek için aday olduk. o kadar yatırım yaptık. anlamak güç. başarısızlığımızı iteleme, başarısızktan kaçma huyumuzdan vazgeçmek gerekiyor sanırım. çok konusulan baska durum da sponsorlar öyle istedi. futbolun sanayileşmesi sanayisinde binlerce lira kazanan insanların, kendi televizyon programlarında ellerinde sponsorun verdiği kupalarla çay, kahve içenlerin bu yorumları yapması ironik. sponsorlar sayesinde o hayatlar yaşanıyor. bu oyun gelişiyor. elbette onların isteği seçim konusunda da önem arz edecek.

birçok konuda yetersisiz. yeterli lobi gücü sağlayamıyoruz. ülke içinde, ülke dışında politik sorunlar yaşıyoruz. tesis yapmayı gelişmişlik zannediyoruz. futbola tutkuyu sadece kendimizi duyduğunu sanıyoruz. hep iyi, yeterli olduğumu düşünüyoruz. her şeyin en güzelini hak ederiz ama bir türlü bize vermezler en güzelini. belki de hak etmiyoruzdur güzeli. uefa'nın kararının yüzde yüz hakkaniyetli oldugunu düşünmüyorum ama hak edecek kadar iyi oldugumuzu da düşünmüyoruz. karşımızda çubuk krakerle kandırılan bebek yok. artık türk yemekleri diyerek bir şeyleri yaptırabileceğimiz fikrinde vazgeçmemiz gerekiyor. önce kendi içimizi halledelim. kendi içimizde hakkaniyetli olalım. sonra başka taraflardan hakkaniyet bekleriz.

Hiç yorum yok: