26 Mart, 2019

Det sjunde inseglet


avrupa sineması deyince ilk söylenen isimlerden birisi ingmar bergman. birkaç filmini izleme listesine eklemiştim ama bir türlü izlemek için fırsatım olmamıştı. dün film ararken yine filmlerine denk geldim ve the seventh seal'i, türkçesi yedinci mühür'ü izledim. izleme sebebim hem meraktı hem de makul süreli bir film olmasından dolayıydı. zira artık filmler anormal uzun oluyor gibi. 2 saat üzeri filmleri izlemek için vakit ayırmak zaman zaman zor olabiliyor.

bazen bazı filmleri zamanında izlemek gerekiyor sanırım. filmi, vizyona girdiği zamanlarda ya da 60'lı yıllarda izlemeyi isterdim veya kendi dönemimle alakalı olarak bazı şeyleri kafaya takıp sorgulamaya başladıgımda bu filmi izlemek isterdim. kuşkusuz o zaman alacağım haz çok farklı olurdu. zira filmde ölüm, tanrı, hiçlik sorgulanıyor. bunlar kendi çapımda düşünüp içimde hallettiğim mevzular. bunlar hakkında kafa yorarken bu filmle karşılaşmak isterdim. filmde her karakter birbirinden alakasız bir şeyleri sorguluyor. ölümle oynanan satranç muzzamdı. silahtarın hiçlik üzerine konusmaları, kafasında ölüm ve hiçlik kavramlarını halletmesi ve bu halledişin rahatlıgını en güzel onda görebildim. şövalyenin olanlardan dolayı tanrı'yı sorgulaması, inanan insanın inanmaktaki zorlanışını gösteriyor. dünyada onca problem varken, vebadan dolayı binlerce insan hayatını kaybederken tanrının varlıgını sorgulamak, inananmak isteyen insanın inanmak için bir şeyler bulmak istemesi dünyanın her zaman diliminde insana tanrıyı sorgulatıyor. sövalye tanrıyla konusmak bile istiyor. tanrının varlıgını bizzat tanrıyla konusarak öğrenmek istiyor.

alışık oldugumuz tabir olan her canlının mutlak ölümü tadacak olması, tanrının varlıgını ya da hiçliğini aslında önemsiz kılıyor. ölüm var. insan ne kadar sorgulama yaparsa yapsın, ölümle ne kadar oyun oynarsa oynasın, neye inanırsa inansın ölümden kaçamıyor. hiçlik veya tanrıdan bağımsız tek gerçek, ölüm.

Hiç yorum yok: