19 Ocak, 2019

Dogs of Berlin


almanya'da yaşadıgım kısa süre her ne kadar benim için tutunamama hikayesi olsa da iyi ki gitmişim dediğim büyük tecrübe oldu. daha farklı olabilirdi ama olmadı. gerçi zaman zaman neden gittim dediğim olmuyor değil ama genel duruma bakınca gitmekle, denemekle iyi yaptıgımı düşünüyorum. almanya'da yaşadıgım hayattan ötürü bu tip yapımlar; göç, göçmen, mülteci, iltica konuları ilgimi çekiyor.

dogs of berlin. 2018, almanya yapımı polisiye dizisi. hikaye, almanya'nın çok kültürü yapısının göbeği berlin'de geçiyor. dizi olabildiğince bütün yaralı parmaklara dokunuyor. net olarak sempatik gösterilen kesim yok ya da net olarak nefret objesi haline getirilen kesim de yok.

gurbetçi futbolcu orkan erdem'in öldürülmesi üzerinden hikaye yürüyor. orkan erdem, almanya'nın en ünlü, dünyanın en yetenekli futbolcularından birisi. berlin'de oynanacak almanya-türkiye eleme maçı öncesinde ölü olarak bulunuyor. dizinin ilerleyen bölümlerde anladıgımız kadarıyla orkan kendisini türk hissediyor ama profesyonel gerçekçelerle almanya milli takımını tercih ediyor. bu tercihinden dolayı türkler tarafından dıslanmıs, tepki çekiyor. göçmen bir futbolcu olması sebebiyle neonazilerin de tepkisini çekiyor. kendisini sevmeyen alman kitleyi tam olarak neonaziler olarak açıklamak da doğru değil. neonaziler açık açık ırkçılık yaparak kendilerini belli ediyor. bir de örtülü olarak ırkçılık yapanlar var. tanım ne kadar doğru oldu bilmiyorum. mesut özil'in kazanınca alman kaybedince göçmen cümlesi açıklayıcı aslında. orkan erdem zaman zaman alman, zaman zaman göçmen. almanya'da bir göçmen, başarılı oldugu sürece alman. aksi taktirde ne kadar alman olsa da hiçbir zaman alman değil. komiser erol'un milli maçta türkiye'nin attıgı gole sevinmesi göçmenlerin içindeki memleket hissiyatını gösteriyor. ne kadar alman olsan da içinde kendi özün oluyor. başkasın. erol, birçok kez alman oldugunu dile getiriyor ama hislerini hem stadyumda hem de stadyum dısında kendisini kutlamaların içinde buldugunda gizleyemiyor. türkiye'ye karşı duyguları açığa çıkıyor. orkan erdem için de bu geçerli. orkan'ın ölümü sonrası aileye haber vermeye giden polisler de bunu fark ediyor. aile evinde orkan erdem'in oynadıgı takımların formaları varken sadece almanya milli takımı forması yok. bu sanırım tek milliyetle büyüyen insanların kolay kolay anlayamayacağı bir konu. iki milliyetle, iki kültürle, iki ana dille büyüyen insanlar erişkin olduklarında kendilerini hangi ülkeye, kültüre ait hissettiklerine dair olan kafa karısıklıgı kolay anlaşılabilecek durum değil. bu kişilere, verdiklere kararlara, yaptıkları tercihlere sadece saygı duymak gerekiyor.

azınlık olmak, paranoya harmanlı gerçeklerle yaşamak, haklarının korunduguna inanmamak demek. orkan erdem'in abisinin polis soruşturmasına güvenmemesi adaleti türk çetesinde aramasına yol açıyor. ölen kişi türk olunca, türklerin tepkisini çekmemek için göstermelik bir türk polisin soruşturmayı yürütmesi, türkleri sakin tutarak olası olayların önüne geçmek isteniyor. bu durum, ülkedeki azınlıkların ülkenin adaletine olan güvensizliğini gösteriyor. çeteleşmeler de bu sebeple var sanırım. ait olamamak, dıslanmıslık duygusu... tarık amir aşireti, kovaç çetesi, motorsikletli türk çetesi kendi alanlarında hakimiyet kurarak önlerine bakıyorlar. ülkeye karşı bir duruş, cephe alış. illegal yollarla aranan meşruiyet.

dizinin değindiği başka konu neonaziler. hala varlar, örgütlüler. dizi elbette bir kurgu etrafında ilerliyor ama hitler hayranı almanların gizli saklı yasadıkları, var oldukları gerçek. polis kurt grimmer'in neonazi geçmişi ve hala neonazi olan ailesiyle olan bağları, neonazilerim kamusal alanda aktif olarak varlıklarını gösteriyor. özellikle günümüz politiğini düşününce dizideki neonazilerin bazı söylemlerine yabancı değiliz. grup lideri, grubu motive etmeye çalışırken berlin'de azınlık olduklarını, göçmenlerin memleketlerini istila ettiklerini, işlerini aldıklarını söylemesi günümüzde sık sık duydugumuz söylemler. bunları duymak için hudutun ötesine geçmeye gerek yok. ülkenin eğitimli oldugunu düşündüğümüz kitlenin toplandıgı bazı sosyal platformlarda, türkiye'de yaşayan göçmenlere, mültecilere söylenen laflar, dizideki neonazi söylemlerinden farklı değil. ırkçılık bir hastalık değil elbette, politik bir duruş. tabii ırkçı oldugunu bilene... bu yüzden sanki ırkçı oldugunun farkında olmayan insanlar ırkçılığı bilinçli olarak yapan insanlardan daha tehlikeli. yaptıgının ırkçılık oldugunu bilmeyen bir insana ırkçılık yaptıgı söylenince ne alakası var kardeşim, ben türkiye'yi, geleceğimi, çocuklarımı düşünüyorum cevabını alıyorum. ısrarla ırkçılık yaptıgını söylediğimde de ırkçıysam ırkçıyım, ülkemi sevmek ırkçılıksa ırkçıyım cevabı alıyorum. tehlikeli sular tabii.

alman devlet kurumlarındaki kokuşmuşluk; federasyonun, polisin, idarecilerin tutumları ayrı paragrafı hak ediyor aslında... ama şunu söylemek lazım. bir ülkede turist olarak ya da öğrenci değişim programıyla bulunmakla, bir ülkede yaşamak, ülke sisteminin içine girmek farklı durumlar. bir türk olarak berlin'de turist olarak gezmekle, berlin'de türk azınlık olarak yasamak bambaska iki durum. tatillerde, gezilerde batı dünyasının mükemmel tarafına hasret çekeriz. elbette yaşadıgımız ülkenin bizde bıraktıgı izler batı ülkelerine imrenerek bakılmasındaki etkisi büyük. yine de batı'nın kendi iç işlerinde birçok problem yaşadığını bilmek gerekiyor. batı ülkelerinin tatillerde görünenden farklı yüzü oldugunun bilincinde olmak gerekiyor. tabii böyle söyleyince hemen türkiye sanki çok mu güzel tepkisi alabiliyorum. bahsettiğim durum her ülkenin sisteminde, o sisteme ait olan insanlara yasattığı problemler var. almanya gibi imrenilerek bakılan ülkenin iç siyasetinde birçok problem oldugunu görüyoruz. biz, o sisteme dahil olmadıgımız için, almanya bizde hep yaya geçidine gelince duran insanların naifliği gibi ülke izlenimi bırakıyor. oysa gerçeğin hiç öyle olmadığını sisteme dahil olunca fark edebiliyoruz. türkiye'ye gelen turistlerin birçoğu anadolu misafirperverliğinden bahseder. çünkü o insan farklı bir sistemin içinde yasıyor. oraya ait, farklı problemleri olan bir ülkede yaşıyor. oysa türkiye'den siktir olup gitmek isteyen bir insana aynı soruyu sorsak, neler sayar kim bilir? bu saymalarda hatta sövmelerde de haksız değil. sadece bir yere gideceksek bile gittiğimiz yerde problemler olacağı aşikar. problemli bir dünyada yaşadıgımız için siktir olup gitmek yerine sadece gitmek daha iyi sanki...

Hiç yorum yok: