29 Ekim, 2017

Mercedes mon amour


filmi iki gün önce izlemiştim. film hakkında şimdi yazarım, birazdan yazarım diyerek bir türlü fırsat bulup birkaç kelime yazamadım. bugün galatasaray, trabzonspor'a kaybedince benim için de gerekli fırsat doğmuş oldu. sosyal medyadan, yorumculardan hatta internetten biraz uzak kalmakta fayda var.

bayram, münih'te çöpçü olmasına rağmen bmw'de bantta çalıştıgını söyleyen bir adam. işçi olması önemli değil, gerçi bir insanın işçi olmasında da problem yok, problem olan bayram'ın çalıştığı yerin kendisine bir hava getirdiğini düşünmesi. bmw olsun da ne iş olursa olsun... bugünün travması da herhalde yurtdışı olsun da pizzacılık yapmaya razıyımcılar. bunlar da baya baya okumuş çocuklar. onlar da kendi pencerelerinden haklı tabii. memleketin modern, okumuş bayramları. ülkeden siktir olup gitme hayali kuranlar. hiç yadırgamıyorum çünkü bunu ben de denedim. kısmen becerdim de ama sonra tutunamama sorunu baş gösterdi geri kürkçü dükkanına geldim. memleket her zaman içler acısı.

almanyada kaldıgım dönemde bayram gibilerini çok gördüm. arabasıyla hava atanlar, eviyle hava atanlar, bunlardan almanlarda bile yok diyerek hava atanlar, türkiyede aynı işte çalışanları küçümseyip almanyada o işi yapanlar... almanya tam anlamıyla bir bayram cenneti ve her yaş grubunda bu bayramlardan var. tunç okan, almancı karakterini muhteşem analiz etmiş. ne eksik ne fazla. tabii bu, o insanların suçu değil. daha önce yazmıştım. oraya ilk gidenlerin çaresizliği, yoklukta zorluk içinde büyüyen çocuklar, onların çocukları... almancı karakterinin yok olması için aradan sanırım bir iki nesil daha geçmesi gerekiyor bu da epey uzun bir süre demek.

filmi benim için kusursuz olmasını engelleyen iki büyük hata var. birincisi türkiyeye girişte, bir türk vatandaşından istenilen vize, ikincisi de ankara'ya eskihisar-topçular üzerinde gidilmesi. vapur sahneleri mükemmeldi ama hikayede tutarsızlık oluşturdu. buna rağmen sahnelerin güzelliği bu hatayı neyse kıvamına getirdi.

Hiç yorum yok: