27 Nisan, 2019

Al Evinde Besle


ekşi sözlük'ü takip etmeyi seviyorum. türkiye'de böyle bir data olması zaman zaman işimi kolaylaştırıyor. özellikle kültür, sanat işlerinde fikir sahibi olmak için güzel eleştiriler bulmak hala mümkün. eski yazıların içinde ucundan, kıyısından ekleme yapılsa tez olabilecek girdiler mevcut. genel olarak, uzun süredir takip eden biriyseniz yazıyı kimin ne amaçla yazdıgını da idrak edebilip, yazının troll tarafından yazılıp yazılmadıgını da anlayabiliyorsunuz.

suriyeli meselesi sıklıkla sözlük'te gündem oluyor. açılan başlıgı uzaktan takip etsem de zaman zaman dayanamayıp başlıga dahil oluyorum ve günün sonunda gelen sert özel mesajlarla kullanıcılarla tartışmaya başlıyorum.

sözlük, kullanıcıları itibariyle tahsilli insanlardan oluşuyor. benim için problem burada teşkil ediyor. eğitim almamış, hayata erken atılıp çalışmak zorunda kalmış, kendini geliştirememiş insana düşüncelerinden dolayı çok fazla kızmıyorum. hele hele türkiye gibi fırsat eşitliğinin olmadığı, gelirin adaletsiz dağıldığı ülkede insanlara yapamadıklarından, olamadıklarından ötürü hiç kızamıyorum. bununla beraber her ülkede kendini geliştirememiş insanlar mecvut. süper güç, kaçıp gidilmek istenen batı ülkelerinde de bu tip insanlar var. batının imrenilen şartlarına rağmen kendini geliştirememiş insanlar bolca bulunuyor, nüfuslarının büyük payını oluşturuyor.

sorun ettiklerim eğitimli insanlar. onların hayata bakışları, olayları ele alış biçimleri, düşünme biçimleri... bu noktada büyük problem teşkil ediyoruz.

suriyeli sorunu var. böyle devam ederse sorunun katlanarak büyüyeceğini biliyorum. bundan dolayı akılcı, mantıklı çözümler bulmamız gerekiyor. bunu bulacak insanlar da türkiye'nin okumuş insanları... çünkü aldıkları eğitim onları akıllarını, mantıklarını kullanmaya, sorunlara analitik çözümler bulmalarına olanak sağlıyor. ama söz konusu suriyeliler olunca mantık tamamen devre dışı kalıyor ve al evinde besle çözümünden öteye gidilemiyor. aslında sadece suriyeli sorunu için değil, genel olarak bu insanların olaylara yaklaşımlar yanlış, eksik, hatalı.

seçim öncesi youtube'da yayınladığı röportajlarıyla ünlenen bir kişi, seçim sonrası da röportajlarına devam etmiş. geçenlerde bir tanesine denk geldim. yoldan bir insan çevriliyor, suriyelilere evine alıp alamayacağı soruluyor. evet cevabı alırsa hemen önüne genç suriyeli getiriyor ve al hazırda birisi var diyerek suriyeli genci evine alabileceği belirtiliyor. tuzak röportaj. buradan da ülke insanımızın ne kadar ikiyüzlü olduğu sonucu çıkarılıyor.

al evinde besle cümlesi irrite edici. ancak gerçekçi çözüm olarak kabul edelim. hayatı düzen içinde devam eden bir insana, hadi evine gidelim derseniz sizi çok sevse bile muhtemelen mırınkırın edecektir. müsait misin, başka işin var mı sorularını sormadan eve misafir olmak isteyen insanı çok sevsek bile istemeyebiliriz. hal böyleyken, evinde suriyeli misafir edebileceğini söyleyen insanların karşısına bir anda suriyeli çıkarıp hadi evine al demek hiç iyi niyetli değil. buradan da al işte ülke insanı diyerek analiz yapılmaz. insanlar suriyeliler hakkında vicdan yapabilir, evini açabileceğini söyleyebilir, burada en fazla insanların suriyeli konusunda duyar gösterdiğini anlarız. insanların tanımadığı, bilmediği insanları evine almak istememesi kadar doğal davranış biçimi yok.

eğitimli insanlar konusuna tekrar dönersem, ülke için büyük problem teşkil ediyorlar, endişe vericiler. ülkelerin geleceğini ülkenin eğitimli insanlarının belirlediğini düşünüyorum. eğitimli insanların gelişmişliği kadar ülke de gelişiyor ama bizim memleketin eğitimli insanlarının eğitim kaliteleri düştükçe, insanların olaylara bakış açıları da köreliyor; bakış açısı, kahve önü, tabure sohbetinden öteye gidemiyor. duyar gösterilmesi gereken konulara, eksi sözlük gibi kullanıcı profili eğitimli insanlardan oluşan platformda bile nefret diliyle yapılan yorumlar bulunuyor. yorumların neredeyse tamamı nefret diliyle oluşabiliyor. bu konuda farklı fikri olan insanlara da, ülkenin diğer problemi olan linç kültürüyle yanıt veriliyor. linçten nasiplenmek istemeyen insanlar yorumdan kaçınınca, ortam tamamen nefret diline bürünüyor. bu da hiçbir şekilde çözüm üretilememesine sebep oluyor.

mevcut yöneticilerin ülkeyi halk diye tabir edilen, hayata atılıp kendini geliştirememiş insanlar için yönetiyor. bu insanlara bakarak ülke yönetildiği zaman bir adım ileriye gidilemeyeceğini düşünüyorum. çünkü ortalama halk, kendi ekonomisi zarar gördüğü vakit rahatlıkla değişkenlik gösterebiliyor. bu yüzden ülkenin esas olarak eğitimli insanlara göre yönetilmeli. ancak bu insanların toplumsal olaylara yaklaşımını gördükçe, yönetim anlayışı ne olursa olsun kendi çapımıza mahkum hayat yaşıyoruz.

22 Nisan, 2019

Sinek Raketi


cumhuriyet tarihinin en kötü partisi olabilir ak parti. özellikle seçim zamanı söylemleri, medyayı kontrol ederek insanların düşünceleriyle oynamaları türkiye tarihinde onları çok ayrı yere koyuyor. birçok siyasetçi geldi geçti, sevabıyla günahıyla yönettiler bu ülkeyi... ama bu ülkeyi kuranlar dahi ülkenin sahibiymiş gibi yöneticilik yapmadı. ak parti'yi gören bu memleketin tapusunu onlarda sanır, öyle bir yönetim var. yerelde durumlar çok daha fena, belediyelerde her kurumun içine girerek esnaf gibi yönetim anlayışındalar. kadın kolları bir yerden, gençlik kolları bir yerden yerel belediyeleri avuçlarının içine komple almışlar. ibb'de bunları iyi kötü görmeye başladık. hiçbir vasfı olmayan insanları uçuk maaşlarla çalıştırıyorlar. üç kuruşluk işleri dünya paraya yaptırıyorlar. türkiye'nin en batık belediyesi benim yasadıgım ilin belediyesi. dünya kadar borç olmasına rağmen karsılıgında yapılan iş yok. daha sonra sayıştay raporlarından öğreniyoruz paraların nerelere gittiğini. 200 kişilik yemeğe 1000 kişilik ödeme yapılması, 100 kişilik tatil için 500 kişilik tatil parası ödenmesi gibi. bir belediye neden vatandaşı tatile gönderir onu da anlamıyorum tabii.

konuya döneyim.

kılıçdaroglu'nu seviyorum. liderlik vasfı yok gibi içi boş eleştirileri dikkate almıyorum. liderlik vasfı olmayan bir insanın chp genel baskanı seçilme ihtimali dahi yok. kendisini sevdiğim ve savundugum için baska baska platformlarda yazarken laf yemişliğim çok oldu. sevme sebebim iyi insan olmasıyla alakalı. tarihin en pişkin partisine karşı muhalefet yapmak zorunda kaldı. özellikle havuz medyasının kurulmasıyla beraber muhalefet yapmak zorlaşmasına rağmen elinden geldiğince onurlu bir şekilde bu ülkede söz sahibi olmaya çalıştı. her gün türlü türlü onlarca yalana karşı bir şeyleri değiştirmeye çabalıyor.

dünkü saldırıdan sonra malum cepheden gelen tepkilere bakınca kemal kılıçdaroglu'nun ne kadar zor bir iş yürüttüğünü bir kez daha anladım. alenen ülkenin muhalefet partisi liderini linç etmeye çalışan güruha milli savunma bakanı değerli arkadaşlar tepkinizi dile getirdiniz diyebiliyor. onun için salt bir tepki. devlet bahçeli'ye diyecek söz bulamıyorum. bir yere gidip gitmemeyi alınan oyla ölçeceksek, devlet bahçeli'nin adımın atmaması gereken yerler olmasına rağmen zamanında oralara gidip miting yaptı. insan yalandan da olsa geçmiş olsun der ama kılıçdaroğlu'nu suçlu gördü. ülkenin içişleri bakanı muhalefet partisinin şehit cenazelerine alınmaması talimatını verdiğini söylüyor. yine aynı insan seçin öncesi devleti kanalına çıkıp klasör klasör belgelerle chp'nin belediye meclis üyesi adaylarının terörist oldugunu ispatlamaya çalısıyordu. tankla, topla, tüfekle savaşan insanlara karşı basit  tabancamsı bir şey var kılıçdaroglu'nun elinde. kılıçdaroğlu böyle insanlara karşı elinden geldiğince bu ülkenin değerlerini koruyor. ama en büyük yanlışı halkı fazla ciddiye alması. yani şu halkı ciddiye almayı bırakmak gerekiyor. ne düsündüğü belli olmayan, motorları tamamen nefretle çalısan insanlara göre ülkeyi yönetmek bırakmak gerekiyor. bu tip insanlar istisnasız her ülkede fazlasıyla mevcut. ama bizim siyasetçiler sürekli onları düşünerek hareket ediyor. almanya'da da çomar çomardır. ama kimse çıkıp onu dikkate alarak ülke yönetmez. onlar sinek gibi vızıldar durur. sinek raketiyle bir tane vur tamam işi bitti. sinek öldürülen plastik nesnenin adı sinek raketiymiş. onu da şimdi öğrendim. şu basit plastik nesne bile bu halk için fazlayken koskoca ülke onlar için yönetiliyor. ayıptır bu ülkenin parasına, zamanına, geçmişine, geleceğine.

dünkü görüntüleri gördükçe üzülüyorum. nasıl bir ortam, nasıl bir halk, nasıl bir nefret. bu işin içinden nasıl çıkılacak hiç bilmiyorum. tek bildiğim hala onurlu insanların siyasette oldukları. onlara bel bağlamış durumdayın. umarım onlar yanıltmazlar.

Ajax: CTRL + ALT + DE LIGT


ajax, 1-1'in rövanşında, deplasmanda juventus'u 2-1 yenerek yarı finale çıktı. maç sonrası sport360'nin görüntüsü. açıkçası gazete mi, dergi mi tam olarak hangi yayın organı bilmiyorum ama muazzam bir başlık atmışlar. twitter'da görüp beğenmiştim. buraya eklemek istiyordum ama fırsat bulamadığım için bu güne kaldı.

son 16 turundan ajax, real madrid ile eşleşmişti. maç günü aynı zaman tottenham-borussia dortmunda maçı da vardı. iki maç aynı saatte başladıgından dolayı izleyiciler genelde tottenham-dortmund maçını tercih etmişlerdi. bu çıkarımı tamamen sosyal medyada yazılanlardan dolayı yaptım. tweet akışı genelde ingiltere'de oynanan maçtan geliyordu. ufak ufak ajax-real madrid maçından bahsedenler oluyordu. ama daha maçın başında ajax öyle bir oynamaya başladı ki, kısa sürede herkes ekranı çevirip ajax-real madrid maçını izlemeye başlamıştı. ajax 2-1 yenilse de aslında galibiyeti hak eden taraf olmuştu. nitekim ikinci maçta ispanya'da real madrid'e 4 atarak çeyrek finale çıktılar.

son 16 turunun diğer eşleşmelerinden bir tanesi de juventus-atletico madrid olmuştu. ilk maçta ispanya'da 2-0 kaybeden juventus, rövanşta muhteşem performans göstererek atletico madrid'i 3-0 yenmişti. ronaldo'nun inadı ve iştahı görenler juventus'u kupanın mutlak favorisi ilan etmişti bile...

nihayet çeyrek finale gelindi ve juventus-ajax eşlemesi gerçekleşti. kuralar belli olduktan sonra en merak ettiğim eşleşme oldu ama maalesef her iki maçı da izleyemedim. ajax'ın son 16 turunda oynadıgı futbolu görünce juventus'un çok zorlanacağını düşünmüştüm. ancak zorlanmasına rağmen turu juventus'un geçeceğini düşünüyordum. yanılmışım. hollanda'da aldıgı beraberlik sonrası italya'da juventus'u 2-1 yenen ajax yarı finale yükseldi. akabinde de görselde başlık atıldı. ajax'ın tarih yazdıgı sezonda çok önemli iki maçı kaçırsam da yarı final maçını kaçırmak istemiyorum. tottenham'la çok sert iki maç oynayacaklar. bakalım ajax'ın gençleri neler yapabilecek.

tabii ajax'ın genç oyuncularla böylesi muhteşem oyun oynaması ve oynadıkları oyunun basarı olarak karsılığı olması bizim memlekette altyapı, genç oyuncu söylemlerini bir kez daha gün yüzüne çıkardı. 19-20-21 yaşındaki genç oyuncuların oynadıgı oyunları gördükçe insanın kendi takımı için içi gitmiyor değil... türkiye'de de cesaret gösterip genç oyuncu oynatmaya çalışan hocalar olsa da başarı olarak karşılık gelmeyince bundan bir şey olmaz hoca düşüncesine giriyor taraftar. bu da hem oyuncuya hem de hocaya baskı olarak dönüyor.

türkiye'de neden genç oyuncular oynamıyor sorusu çok sık soruluyor. soru bir tane olsa da birçok cevabı var. oyuncu, hoca, taraftar herkes oyuncunun oynayıp oynamamasında sorumlu. ama tüm bunların içinde tabii en az suçu olan oyuncu... türkiye'de genç olmak başlı başına problem. her alanda böyle. futbolcu, gazeteci, öğrenci, mühendis, bankacı, öğretmen... bundan dolayı türkiye'de neden genç futbolcu yetişmiyor sorusu, türkiye'de gençler neden hayatın içinde bu kadar aktif olamıyor minvalinde sorulmalı. konu futbolla alakalı olsa da türkiye'de gençlerin kronikleşmiş problemleri var. herhalde bunlar çözülmeye başladıktan sonra türkiye'den genç futbolcular da çıkar.

Güneşli Pazartesiler #9

20 Nisan, 2019

Okumak İzlemek


en son iki hafta önce rocky'i izlemişim. iki haftadan fazla olmuş bir şey izleyemiyorum. şu anki işin kötü tarafı epey yoğun geçmesi, eve geldikten sonra bir şey yapmak canım istemiyor. yemek sonrası hemen uyku haline geçiyorum. izlemek gibi kolay eylemi bile yapamıyorken kitap okumak epey oldu hayatımdan çıkalı. en son geçtiğimiz ay ilber ortaylı'nın avrupa ve biz kitabını okumuşum. daha sonra ahmet hamdi tanpınar'ın huzur romanına başladım ama iki hafta oldu kitabın yarısında kaldım. yarısında kalma sebebim sevmemek değil, severek okuyordum ama hayatımda olan değişiklik ilgi alanlarımı kısıtladı. sadece kitaplar, filmler değil, maç bile izleyemiyorum doğru düzgün. şampiyonlar ligi maçlarının ikinci yarıları yok. uyumuşum. tabii bunun değişmesi gerekiyor. böyle yaşamak yıpratır. bünyeye sanat sokmak lazım. fırsat, alan yaratıp okumak, izlemek gerekiyor.

14 Nisan, 2019

Geç Başlangıç

hafta başından beri farklı ortamdayım, farklı bir hayatın içindeyim. adaptasyon konusunu aşmaya çalısıyorum. biraz daha zamanın geçmesiyle her şeyin oturacağını düşünüyorum ama yine de bazı gerçeklerle yüzleşek zor olabiliyor. böyle bir işi açıkçası pek hayal etmemiştim. kendime uygun bulmamıştım ama şöyle bir şey daha var, şu ana kadar kendime uygun buldugum işler için yaptıgım tercihlerde de başarısız oldum. iş konusunda hayat benim için garip gidiyor.

geç kalmış bir başlangıç oldu biraz. şartlar farklı gelişebilirdi benim için. kuşkusuz benim hatalarım fazlasıyla mevcut. hatalar dediğim aslında yanlış tercihler. tercihler yaparken fazlasıyla girilen beklentiler. beklentileri minimumda tutmak sanırım her zaman iyi.

08 Nisan, 2019

Gebzespor 1-0 Karaköprü Belediyespor


hava güzel, tribün güzel, hoca değişikliği sonrası takım güzel ve rakibin ligde iddiasız olması güzel. önceki hafta kendi sahasında silivrispor'dan 4 yiyen karaköprü gebze'de hoş karşılanmadı. maç içinde karaköprü'ye sinkaflı tezahüratlar yapıldı. gebze taraftarı 4-0'lık maçın altında pis işler arıyordu. karaköprü-silivrispor maçında ne oldu, ne bitti bilmiyorum ama maça karaköprü tarafından değil silivri tarafından bakmak gerekiyor. son haftalarda formdalar. ligin bu haftaları onlar için de tehlikeli sular.

maça gebzespor etkili başladı. 11. dakikada araya bırakılan topa turgay keleş güzel bir vuruş yaparak gebzespor'u 1-0 öne geçirdi. golün dısında maçta heyecan verici olay yoktu. gebzespor temkinli, karaköprü de ligde bulundugu konumdan ötürü rölantide oynadı. böylece maç basladıgı gibi bitmiş gibi oldu.

gebzespor için çok önemli 3 puandı. nevşehir maçında alınan 1 puanın değerli olması için bu maçtan mutlaka 3 puan almak gerekiyordu. özgür vurur ile birlikte 2 maçta 4 puan harika oldu. haftaya bu haftayı bay geçen silivrispor deplasmanı var.  ilk yarıdadaki maçta silivrispor taraftarıyla gereğinden fazla ugrasılmıştı. hem takımlarının 3 puana ihtiyacı olmasından hem de ilk maçta yasananlardan dolayı silivrispor taraftarı gebzespor maçına özel önem vereceklerdir. aynı durum gebzespor taraftarı için de geçerli. takımın 3 puana ihtiyacı var. yakın deplasman olmasından dolayı silivri'ye epey taraftar gidecektir. oradan gelecek en kötü 1 puan bile gebzespor için çok önemli. haftalarca burada küme düşme hakkında yazdım ama son iki maçtan alınan 4 puan biraz rahatlattı takımı. gebze'nin bu saatten sonra küme düşeceğini zannetmiyorum ama emin de olamıyorum. çok abuk maçlar kaybetti gebzespor. yine saçma maçlar oynayabilir. silivrispor sonrasını bay geçiyor gebzespor. daha sonra gebze'de velimeşe maçı var. sezonun son iç saha maçı olacak; velimeşe maçı final maçına dönüşürse ortam çok sıcak olur. gebzespor'un kaldı 3 maçı, umarım sezon güzel biter.

06 Nisan, 2019

Tanışma Sonrası Sosyal Medya

yeni tanıstığım insan konusmalarında fazlasıyla politikse sosyal medya hesaplarına bakmadan duramıyorum. gerçi burayı saymazsak sadece bir tane sosyal medya hesabım var, o da twitter. twitter dışında aktif olarak kullandıgım sosyal mecra yok. sosyal medyaya, sosyal medyanın getirdiği kültüre ve yarattığı sektörden dolayı oluşan iş kollarına ilgim ve alakam olmasına rağmen aktif olarak kullanamıyorum. sebebini şurada belirtmiştim.

tanıstıgım insanın twitter hesabı varsa yaptıgı paylaşımlar karakterine dair bir şeyler fısıldıyor. bu tutum insana olumsuz ön yargı aşılasa da  twitter, facebook ve instagram'a göre tanısılan insan hakkında daha net bilgi verebiliyor. insanların nefretleri yüzüne vurmasa da sosyal medya hesaplarına yansıyabiliyor. konusurken olabildiğince kibar olan insan, sosyal medya hesaplarında acımazsızca birilerinden nefret edebiliyor. bahsettiğim durum bir ünlüyü sevmek ya da sevmemek değil, bir olaya karşı olusan tutum. insanlar keskin cephelere ayrılıyor. memlekette hayatın kendisi böyle ama günlük hayatta o cepheler biraz daha yumusak en azından. o yüzden akıl sağlıgı için sosyal medyada fazla bulunmamak, günümüz tabiriyle zaman zaman sosyal medya detoksu yapmak ruh sağlığı açısından faydalı olabilir.

bugün tanıstıgım arkadaş ilk intibada son derece kibar, saygılı olsa da kısa zaman sonra gündemle alakalı okudugu birkaç tweetle içindeki nefreti nasıl beslediğini gösterdi. bu eleştiriyi kendime de acımasız yapabilirim, özellikle üniversite zamanlarım için... her ne kadar o zamanlar sosyal medya bu kadar aktif olmasa da sosyal medya gazına gelip karşıt fikirlere olan nefretimi zinde tutabiliyordum. şu anda bu yüzden sosyal medyaya karşı inanılmaz soğukluk hissediyorum. erite erite sadece elimde twitter kaldı. anlık haber akışı gibi kullandıgımdan vazgeçemiyorum. alışkanlıklar güç de olsa değişebiliyor. twitter'ı kullansam bile umarım tanıstıgım insanları yazdıklarına göre yargılamayı bırakabilirim.

03 Nisan, 2019

Rocky


sıkça televizyonda denk gelmeme rağmen hiçbir zaman oturup baştan sona izlememiştim. televizyonda da yarım yarım izleyince serinin tüm filmleri birbirine karışıyor. bu yüzden oturup baştan sona seriyi izlemeye karar verdim.

boks sevmem. savunma, tekme, tokat dahil genel olarak dövüş sporları bana hitap etmiyor. ancak buna rağmen rocky'i sevdim. spordan, bokstan öte varoluş mücadelesi, kendini hem hayata hem de kendine ispat etme mücadelesi var. bu mücadele rocky özelinde de değil. herkes arayış içinde adrian, paulie, mickey... herkes hayata tutunma içinde. türklerin kazanmasını almanların kazanmasına ya da kaybetmesine bağlamak gibi biraz. maçın sonunda rocky kazanınca etrafındaki herkes kazandı. ayrıca rocky-apollo maçında sylvester stallone'nin oyunculugu izlediğim en iyi performanslarından bir tanesiydi. muhteşemdi.

film genel olarak iyi olsa da sadece hikayede bir geçiştirme var gibiydi. rocky amatör, kendi çapında bir boksör. mickey, rocky'e dünya çapında yeteneği oldugunu söylüyor. amatör olsa da çok yetenekli. apollo'nun amatör bir boksörle maç yapmak istemesini anlamadım. çok kısa, bir cümleyle sebep belirtildi ve amatör boksör aranmaya baslandı. italyan aygırı lakabını sevdikleri için rocky ile maç yapmaya karar verdiler. bu kısım hızlıca geçiştirilmişti.

serinin tamamını izleyebilir miyim emin değilim zira devam filmlerini bir yerde bırakıyorum. izlemiyorum. ilk filmin muhteşemliği sonraki filmlerde ekseriyetle yakalanamıyor. rocky özelinde durum ne olacak merak ediyorum.