02 Kasım, 2018

The Bucket List


jack nicholson ve morgan freeman isimlerini aynı anda görmek aslında filmi izlemek için yeterli sebep. filmin iyi olacağına dair beklenti oluşuyor. bu ikili olmasa film bu kadar iyi olur muydu bilemiyorum.

ölmek üzere olan iki yaşlı adamın hayattan keyif almak için yaptıgı son atak. bir tarafta hayatı boyunca okuyan, araştıran kendisi geliştiren bir otomobil tamircisi. diğer yanda da kendini bildi bileli sürekli çalışan, para kazanan, ülkenin en itibarlı insanı. ikisini ortak noktada bulusturan ise kaçırılmış bir hayat. sanırım her insan bir şey peşinde koşuyor ve o koşulan şeyin ne oldugundan önemsiz hayat kaçıyor. hayatı keyif alarak yaşamak belki de en zoru. yapılan planlar. yapılmak istenen planlar. yarım kalanlar. bir ömüre gerçekten hayat sığdırmak zor.

film izledikten sonra birçok insan bucket list yapıyor sanırım ya da heves ediyor. bu listelerin akıbetini merak etmekle beraber anlık gaz oldugunu da düşünüyorum. böyle filmler etkileyici, hayatı sorgulatıyor ama hayatın gerçeklerini bir türlü pas geçemiyoruz. en azından ben geçemiyorum. şunu yapacağım, ölmeden dünya gözüyle şunu göreceğim... olmuyor. hep bir şeyler engel olarak karşıma çıkıyor. engeller yüzünden de zamanın nasıl geçtiğini fark etmiyorum. bu da zaman zaman geç kalmışlık hissini uyandırıyor insan hayallerinden de vazgeçiyor.

ilk yarısı biraz can sıkıcı olsa da sonrası gayet güzel. özellikle dünyanın en güzel kızını öp maddesi beni çok şaşırttı. o madde için aklım çok düz çalıştı. böyle bir güzellik beklemiyordum. karşılıksız iyilik yine beni şaşırtan sahnelerdendi. iyi film. güzel film.

Hiç yorum yok: