30 Kasım, 2018

Kelebekler


senenin merak ettiğim yapımlarındandı. izlemek istiyordum. çok önemli bir ödül alınca merakım daha da artmıştı. tolga karaçelik'in sarmaşık filmini izlemiştim. çok begenmiştim. biraz o filmin bana doğal referans olmasından dolayı bu filmi de seveceğimi düşünmüştüm ama öyle olmadı.anneleri vefat etmiş, babalarından ayrı, birbirinden de ayrı üç kardeşin hikayesi anlatılıyor filmde. baba, en büyük çocuguna kardeşlerini toparlayıp hemen köye gelmesini istiyor. kardeşler de babanın bu isteğine uyarak ne oldugunu bile bilmeden hep beraber arabayla köye doğru yola çıkıyorlar. ucundan kıyısından yol filmi tadı da var.

filmi sevmedim. çünkü bana fazla zorlama geldi. sevmeme sebebim senaryodan kaynaklı. köydeki diyaloglar, cenaze fazlasıyla zorlama ve gerçek dışı. elbette bu bir komedi filmi, olayın ve durumun içinde abartı olacak ama bu abartının gerçekle olan çizgisi önemli olmalı. o çizgiyi geçince gerçeklikten kopuş oluyor.

filmden sonra okudugum yorumlarda epey beğenen oldugunu gördüm. youtube'da filmle ilgili değerlendirme videolarını izledim. filmin aldıgı sundance ödülü ile ilgili bir konu dikkatimi çekti. ödülü daha önce duymuştum ama neden verildiği, ne tür filmlere verildiği, ödülle amaçlanan nedir gibi soruların cevaplarını bilmiyordum. kültür bakanlıgı'ndan destek bulamayan film, yüzlerce film arasından sıyırılıp prestijli bir ödül alıyordu. bu durum bende merak uyandırdı. filmle ilgili ilker canıklıgil'in videosu izledim. beğendiğini söylüyor filmi. neden ödül aldıgını da sundance'in ne oldugunu söylerek açıklamaya çalısıyor. videoda değindiği bir nokta var. bağımsız sinemayı bir nevi desteklemek için bu ödül veriliyor. farklı kültürleri tanıtmak gibi kendi içinde de misyonu var ödülün. bu yüzden filmde farklı bir kültür, güzel bir üslupla anlatıldıgı için ödül aldı muhtemelen. benim için sorun tam olarak burada. abd'de yaşayan bir insan olsam bu film çok hosuma giderdi. çünkü türkiye'deki kırsal hayatla, aile ilişkileriyle, kültürle alakalı çok fazla bilgim olmazdı. her şeyi filmde anlatıldıgı gibi oldugunu düşünürdüm. ama türkiye'de yaşadıgım ve türk oldugum için filmde anlatılan olayların öyle olmadıgını düşünüyorum. örneğin cenaze merasimi fazlasıyla abd tadında. defin edilen kişinin mezarda kalması, hocanın aydınlanma yaşaması, kaçması ve cemaatin hocayı kovalaması, cenaze sahiplerinin ve cenazenin ortada kalması; bunlar mümkün olmayan olaylar. abartı sınırının fazlasıyla geçildiği noktalar.  bununla beraber cenazeden bir gün önce üç kardeşin toplanıp rakı içmesi, köyde evin avlusunda bağıra bağıra şarkı söylemeleri de olacak işler değil. tabii bir insan dilediğini yapar. böyle bir olay yaşanması kişinin kendi özgürlüğü. ama ortada bir kültür anlatımı varsa ki, ödülü alma sebebi olarak gösterilen sebeplerden bir tanesi bu durum, böyle bir kültür türkiye'de yok. bu yüzden bazı sahneler zorlama geldi. bartu küçükçağlayan'ın oynadıgı kenan karaterinin suratında tavuk patlıyor ve adam tüm gün yüzünde kanla geziyor. bir kişi de çıkıp yüzünü yıka demiyor. akşam çıkıyor, gece geliyor yüzünde hala kan... tüm bunlar filmden aldıgım tadı düşürüyor. final sahnesi ayrı bir hikaye... filmin hikayesi ağır dram içeriyor ama aynı zamanda da yoğun komedi var. film yoğun dramdan çıkarılıp daha makul bir şekilde bağlanmaya çalışmış ama o da pek olmamış gibi...

çekimler, görüntüler çok iyi, hikaye de güzel ama senaryo maalesef zayif kalmış. tabii bu kültürü sundance nereden bilsin? çekim harika, kurgu güzel, kültüre hakim olmayan biri için senaryo da güzel, oyunculuklar iyi haliyle ödül almamak için bir sebep yok.

Hiç yorum yok: