06 Mart, 2018

Palto


akakiy akakiyeviç, kendi halinde düşük dereceli bir memur; gogol, onun içinde bulunduğu hayatı tüm çıplaklığı ile anlatıyor. 1842 tarihinde ilk kez yayımlanmış. o tarihte yazılan kitaptaki toplum sorunlarının şu zamanda hala var olması sıkıntılı bir durum. akakiyeviç, paltosunun bulunması için yüksek dereceli bir memurdan yardım istediği kısımda aklıma nedense dilek özçelik geldi. akakiyeviç, yardım istediğinde küçümseniyor, haddini bilmediği için azarlanıyor. kendisine bunun yol yordamı olduğu söyleniyor. kitabın yayımlanmasının üzerinden 171 yıl sonra türkiye'de bir bakan, kendisinden hak isteyen bir insanın cebine para sıkıştırdı. benzer çarpık sorunlar. makam, mevki, protokol... seviyoruz bu işleri. oysa değerli olan, ünvandan öte emek. yana yana öğretmen olmak isteyen feride'yi bürokrasiyle uğraştıran zihniyet de aynı. akakiyeviç'in yediği azarı, feride'nin de başka bir memlekette yemişliği var. onların romanlarda yediği azarı günümüzde hala yiyenler var.

kimilerinin dünyanın en iyisi olarak gördüğü dostoyevski, hepimiz gogol'un palto'sundan çıktık diyor. biz de o palto'yu bir solukta okuyoruz. modern hayat yıpratsa da inanılmaz güzellikleri var. bazen insanlar keşke şu zamanda diliminde yaşasam diyebiliyor. yanlış zamanda doğduğunu düşünüyor. sanırım ben tam olarak ait olmak istediğim zamandayım. şu an iyiyim. arabalar uçmasa da olur, uçak biletleri biraz daha ucuzlasın gayet iyiyim böyle veya ryanir türkiye pazarına girsin. o da uyar. geçmişte yaşamak istediğim bir an da yok. binlerce yıl öncesinin kemiğinden zürriyet bulunuyor. bilim şu an için beni tatmin ediyor. belki çocuk olmak isterdim bir daha. o da bu yaşlarıma geldiğim zaman hayatta farklı bir şey olacağını düşünmemden kaynaklı, o zamanki hayallerimin güzelliğinden dolayı. şu anda hayallerim var ama sanırım o zaman kurduğum hayallerin güzelliği şu anki hiçbir hayalimde yok. o zamanki hayallerim büyümekle alakalıydı. otuz yaşına gelecektim. neler olacaktı acaba... bahsettiğim hayaller evlenmek, iş sahibi olmak gibi şeyler değil. daha soyut, ütopik şeyler. şirinler köyünde yaşamak veya tsubasa ile aynı takımda oynamak gibi...imkanım olsa o sarı pipiye söyler miydim acaba otuz yaşının hiçbir esprisi yok diye. sadece o yaşta seni ilgilendirmeyen meseleler artık seni ilgilendiriyor. hepsi bu, al sana büyümek. hayat güzel olsa da çok sert ve seni sindire sindire büyütüyor, fark etmiyorsun bile. neyse zaten daha otuz yaşına gelmedim. belki bir şeyler olur. kim bilir. bir de her zaman diliminde sorun var. toplum, devlet, millet kavramları olmadıgı zamanlar da aslanı, kaplanı dert. doğanın koynundasın, o da bir sorun. o yüzden içinde bulunduğum zaman dilimi beni ziyadesiyle tatmin ediyor.

Hiç yorum yok: