04 Ağustos, 2019

Taksim Hold'em


michaeld önder filmin yönetmeni. ilk uzun metrajlı filmi oldugu söyleniyor. film eleştirilerinde adını epey gördüm. bayagı övülüyor. kendisinde gelecek görülüyormus.

taksim hold'em'de gezi parkı protestoları zamanında bir evde geçenler anlatıyor. tek mekan filmi. dısarıda eylemler devam ederken, otuzlu yaslarında dört arkadaş evde toplanıp poker oynamak istiyor. tabii gezi parkı desem de filmde gezi parkı ile alakalı bir şey söylenmiyor. protestonun neden var oldugu, neden insanların sokakta olduguna dair bir şey söylenmiyor. bu yüzde filme gezi parkı hakkında yapılmış bir film olarak bakmamak lazım. ama tabii bazı diyaloglardan olayın gezi protestoları oldugu anlasılıyor.

film hakkında okudugum yazılarda ekseriyetle herkes odun karakteriyle kendini özdeşleştiriyor. ama birçok insanın altan gibi oldugunu düşünüyorum. en azından gezi parkı olaylarında dısarıda olan birçok insan altan gibiydi. sürekli tweet atma hali, olayları bağlamından ve gerçekliğinden koparıp manasız genellemeler yaparak insanları yargılamalar, bazı insanların ortam peşinde olmaları, goygoy, muhabbet, hayalin ötesine giden ütopyalar... olayların içindeyken böyle düşünmek tabii normal. protestoların üzerinden 6 sene geçtikten sonra, olayların soğumasıyla daha odun gibi düşünen insanları da anlayabiliyorum.

türkiye'de bu tip toplumsal olaylarda en büyük problem altan gibi karakterler... heyecanlı ama korkak, değişimi istiyor ama değiştirmek istemiyor. gencim ve geleceğim elimden alınıyor, başkasının tahakkümlerinde yasıyorum, hukuksuzluk var, düzene karsı gelelim, harekete geçelim diyerek galeyan yaratırlar ama olan rafi gibilere olur. işinden istifa ettiğiyle kalır, harekete geçer sokağa çıkar ama kendini gözaltında bulur. altan gibiler sürekli şikayet ederek yaşamaktan, sosyal medyada ortalıgı harlamaktan başka bir halta yaramazlar. türkiye'nin en parazit insanları. filmde de sürekli şikayet eden, düzene karşı gelen, bağıran, slogan atan, ortalıgı velveleye veren altan olmasına rağmen mantıklı hiçbir aksiyon almayan yine altan. bu tip altanlar o kadar çok ki toplumda, bu yüzden her şey slogandan ibaret kalıyor. sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla sesleri daha çok çıkıyor, gürültüleri duyuluyor ama silüetleri bile ortalıkta gözükmüyor. gözükse bile hafif bir bulutla, iki yudum suda eriyen pamuk şeker gibi altanlar bir anda yok oluyor.

bazı diyaloglar havada kalsa da, senaryo vasat olsa da sevdim filmi. ilk uzun metraj, bağımsız sinemadan çıkabildiği kadar güzel bir şey ortaya çıkmış. türkiye'de toplumsal bir olaydan, özellikle eğitimli denilen kişilerin katıldıgı toplumsal olaylardan bir şey çıkmayacağı güzelce, hiçbir düşünce biçimini yargılanmadan güzelce ortaya koyulmuş.

Hiç yorum yok: