06 Temmuz, 2019

Bıçkın ve Ağlak-Yeni Türkiye'nin Hikayesi


kitabı dün bitirdim. can kozanoglu'nu seviyorum. seviyorum dedim ama okudugum kitap sayısı sadece bir. bıckın ve ağlak ikincisi oldu. aslında sevme sebebim şu, geçtiğimiz yıllarda kendisiyle yapılan röportajlardan bir tanesinden şöyle bir söylemişti. "Şu anda Türkiye'de siyasal olarak en rahatsız olduğunuz insanlar kim derseniz, AK troll denen insanlardan daha fazla rahatsız olduğum, HDP'nin sosyal medyadaki aşırı saldırgan genç Türklerini söylerim. Sosyal ortamda böyle bir tip var. HDP'nin çok saldırgan, küstah, genç bir Türk kesimi var. Kendilerini bir yerlere kabul ettirmek için bu hale geliyorlar belki. Saldırganlıkları, küstahlıkları, bir yerlere eklemlenmeye çalışırken gösterdikleri acımasızlıkları ve pek çoğunun temelsizliği. Yön bulamayıp da yönleri varmış gibi yapmaları. Onlardan ciddi rahatsızlık duyuyorum." 2015 yılına ait cumhuriye gazetesinden bir röportaj. bu cümleleri okuduktan sonra kendisine, fikirlerine meraklı olmustum. o zamanlar hdp'ye oy veren o kesimle alakalı hiçbir problem yoktu. gerçi hala yakın ama takıdıkları tavır, eleştiri kabul etmez durumları kendilerini inanılmaz sevimsizleştiriyordu. hala aynı tavır var. aynı gruba karşı eleştiri getirememezlik devam ediyor. eleştiri getirdiğiniz anda küçümseme, tepeden bakma gibi tavırlarla karşılaşıyorsunuz. 

2015 yılında duymak istediklerimi o röportajda okuduktan sonra yine duymak istediklerimi bıçkın ve ağlak'ta okudum. popüler kültür, sosyal medya eleştirileri hemen hemen benim düşüncelerime çok yakındı. 

sosyal platformlarda artık suya sabuna dokunmadan bulunuyorum. sebebi linç yememek. küfüre, hakarete katlanmak istemiyorum. ne için katlanayım onu da bilmiyorum. değecek olsa bir şeylere katlanayım hakarete ama bir şey değişmiyor. tam tersi linç eden insanlar linç edecek bir şey buldukça daha da idmanlı hale geliyorlar. ne ünlüyüm ne de herhangi bir sosyal konuda mesleki uzmanlıgım bulunuyor ama ben bile linç yemekten çekiniyorum. bu yüzden usul usul dolanıyorum. genel olarak kendimce bir şeyler yazdıgım iki yer var. bir tanesi burası, okuyucu kitlesi yok denecek kadar azdır. ikinicisi de eksi sözlük. orada daha fazla kişiye ulaşılabiliyor. türkiye'de linç kültürünü görmek için güzel bir ortama dönüştü. tabii bir twitter değil.

sözlük'te suriyeli baslıklarına çok sık yazarım. yazıgım gibi linç yerim. 10 sayfa bir şey yazıldıysa toplam 2 ya da 3 girdi mantklı, linç etmeden yazan insanların girdileridir. işin kötüsü linç dısına çıkıp, arastırıp iki kelime mantklı bir şey yazmak istediğinizde al evine suriyeli besle mesajını çat diye mesaj kutunuzda buluyorsunuz. ne alaka çözemiyorum tabii. o baslıklarda yağtıgım şey suriyeli övmek ya da memnuniyeti dile getirmek değil. lincin gereksiz olusu, hatta lincin bile yanlıs bilgiden kaynaklı oldugunu dile getirmek. sorunu kabul edip, mantıklı bir iki cümle kurabilmek. ama yok anında linç yiyorsun. bazıları daha da ileri gidip geri zekalı olmakla, ülkenin geleceğini düşünmemekle itham ediyor. ılık, pembe göt yakıstırmalarına girmiyorum bile. kitapta suriyeli özelinde olmasa da genel olarak benzer konulara değiniliyor. 

müzik, yemek, içmek, siyaset, cemaat, akp, 80'ler, 90'lar, sosyoloji... epey konuya değiniliyor. güzel bir sosyoloji kitap olmus. okurken sıkmıyor. mirgün cabas'n ve can kozanoglu'nun yanından o sohbete dahilmiş hissiyatı bende fazlasıyla oluştu.

Hiç yorum yok: