25 Haziran, 2023

La Belle Epoque


filmi izlerken herhalde birçok kişi aynı duyguya, aynı düşünceye girmiştir; acaba ben olsam hangi anı yaşamak isterdim? ya da hangi dönemi yaşamak isterdim? tabii film bir mystry değil. o ana gidilmiyor. o an bir sette yaratılıyor ve bir film setindeymiş gibi anlar bugun tekrar yaşatılıyor. ben de düşündüm ama aklıma tekrar yaşamak istediğim herhangi bir dönem gelmiyor. özlemini duymadığım günler, anlar yok değil ama o dönemlere gitmek veya o dönemleri yeniden yaşamak istemezdim. belki de sonuçlarını yaşadığım için böyle düşünüyorum. o dönemleri yeniden canlandırmak bile biraz korkutucu gibi... sanırım hep geleceği merak ediyorum. imkanım olsa daha da ileri dönemlerde doğmak isterdim sanırım. gerçi bu dönemler de fena değil. 

burada okuduğuma göre insan zihni gezinirmiş. bu gezinme sırasında akıldan geçen düşünceler nötr ya da negatifmiş. herhalde içinde bulunduğumuz an dışında pek bir şey düşünmemek lazım. tabii bu o kadar kolay bir durum. linkteki girdiyi sabah okumuştum. yazıda bahsedilen öz farkındalık gibi konulara bir dönem ilgi duymuştum hatta birkaç podcast dinlemiştim. kitap bile almıştım ama kitapları okumadım. öz fakındalıgım sanırım kısmen konuya ilgi duymamla gelişmiş olabilir. yalan. bu tip kitaplar genelde sıkıcı oluyor. bu da bir ön yargı aslında. kitabı okumadım. belki okurum. 

bu aralar yine okuyamama dönemlerine girdim. elime aldığım kitaptan sıkılıyorum. oysa ne hevesle sipariş etmiştim o kitapları. ama olmuyor. bu yüzden farklı meşgalelere kaymaya çalışıyorum. eğer bir şey olmuyorsa zorlamaya gerek yok. yeniden okuyacağımız günler tekrar gelecektir.

24 Haziran, 2023

Kırlangıç

son oyun oldugunu ve yorumların da iyi oldugunu düşünerek aceleyle oyuna bilet almıştım. meğer son oyun değilmiş, sezonun son oyunuymuş. bosu bosuna acele ettik. gerçi erken almanın avantajı oldu. çok güzel bir yerden oyunu izlemiş oldum. oyun için çok büyük beklentim yoktu. eylül oyunundan dolayı uğur kanbay epey popüler olmuştu. onun adını görünce kırlangıç'a gideyim dedim. eylül'ü de hala bir türlü izleyemedim; istediğim sahneye ve seansta gelmedi oyun.

oyunu sevdim. normalde yabancı oyunlar türkçeye çevrilip oynanınca pek oyuna dahil olamıyorum. karşımda türkçe konuşan ramon olunca tuhaf geliyor. türkçe dublajlı film izlemek gibi. ama konu çok ilgimi çekti. senaryonun bir hikayesi var elbette. bir gay barda eşcinsellere yönelik katliam var ortada; buradan çıkılmış ve ortaya böyle bir senaryo çıkmış. ama benim için karakterin gay olup olmaması çok önemli değildi.

türkiyede acaba kaç aile çocuğunu gerçekten tanıyor çok merak ediyorum. aileler ve cocukları arasında kocaman bir duvar varmış gibi geliyor bana. cocuklarını asla tanıyamayan anneler ve babalar var. bunun tam tersi de epey mevcut; anneyi ve babayı asla tanıyamayan cocuklar... biraz acı verici. yıllarca aynı evi, hayatı paylaşıyorsun; tanıdığını düşünüyorsun ama aslında kocaman ev içinde bazı rollerden ibaret hayat. 

amelie oğlunu hiçbir zaman tanıyamadı. onu anlamadı. gay olduğu için bu belki böyleydi ama gay olmasa acaba durum değişir miydi? en azıdan bizim ülke için... sürekli söylenen kaçamak cevaplar, idare edilen telefon konuşmaları ve sohbetler; aa öyle mi, hadi ya, tüh, gerçekten mi, eee baska ne var ne yok ve kapanış. toplam konuşma süresi 2 dakika, 3 dakika. 

seviyor muyuz? evet. ne eksik? hiçbir fikrim yok.