26 Eylül, 2021

Servis

geçtiğimiz haftalarda eksi sözlük'te işe servisle gitmekle alakalı bir yazı okumuştum. bir yazar işe servisle gittiği zaman kendisini huzursuz hissediyordu. sanki birileri onları bir kutuya koyup sabah işe bırakıp, aksam alıyordu. benzer şeyleri ben de düşünüyorum. belki bunun işi sevip sevmemekle ilgisi vardır ama her sabah işe gittiğim zaman sanki bir simülasyonun içindeymişim gibi hissediyorum. acaba toplu taşımayla ise gitmek ya da özel araç kullanmak daha mı iyi olur diye düşünüyorum. kuşkusuz özel araç en iyi opsiyon. toplu tasıma biraz daha hayatın içindeymiş gibi hissettirse de konfor açısından en rahatsızı olur. bir de bulunduğum konum itibariyle işe toplu taşımayla gitmek 2 saatimi alır. 

6.00'da servise binmek için hazır bulunuyorum. genelde maksimum 10 dakikalık bekleyişin ardından servis geliyor ve yarım saat içinde işte oluyorum. her ne kadar erkenden ise gitsem de yarım saatte, işe servisle gitmek Türkiye standartların epey iyi süre. ama her ne oluyorsa bana 10 dakikalık bekleyişte oluyor. her şey aynı. servis beklediğim durağın hemen 5 metre ötesinde ellili yaslarında bir kadın bekliyor. genelde ondan önce servise biniyorum. her zaman maskesi ağzında. ben ise servise binene kadar takmıyorum. siyah opel astra ile fırına gelip bir şeyler alan iki bekçi. gece vardiyasında fırından çıkan kasa görevlisi ki kendisi fetö'den atılma bir öğretmen. pejo j9 minibüsüne binmeden önce fırına koşar adım uğrayan ve her zaman mini kıyafetler giyen otuzlu yaslarında bir kadın. renault symbol şirket arabasına güvenlik alarmlarını yükleyip işe giden kırklı yaslarında bir adam. köşedeki nalbura milli gazete bırakan ellili yaşlarında motosikletli. transit geçen beyaz servis minibüsleri... .. hiç şaşmaz. bu rutin her zaman devam eder. bazen bu rutinin içinde sonsuza kadar kendimi tekrara alacağımı düşünüyorum. her ne kadar bir şarkıyı çok sevseniz de sürekli dinlemek marjinal fayda kaynaklı o şarkıya karsı isteksizlik hali oluşturuyor. bu yüzden işimi sevsem de bir yerden sonra bu rutinin içinde olmak sıkıcı olabiliyor.

*

hesap ekstrelerimi kontrol eden bir insan değilim. bu har vurup savurduğum anlamına gelmiyor. nereye ne harcadığımı bilirim. geçen ay kontrol ettiğimde ufak ufak birçok giderim olduğunu fark ettim. neredeyse tamamı online stream sitelerine olan abonelikler. internete verdiğimiz paranın üstüne bir de içerikler için para ödemek zaman zaman canımı sıkıyor. tabii paranın değeri olsa belki bu kadar takılmam anca hem paranın değersiz oluşu hem de böyle ücretler ödemek bazen internete verdiğim ücreti sorgulatıyor. ya internete para vermeyeyim stream platformlara para vereyim ya da internete vereyim diğer aboneliklere vermeyeyim. ikisi beraber olunca kazıklanıyormuş gibi hissediyorum. film platformları, bazı dergiler, spor içerikleri için ayrı ödenen ücretler 15 lira, 20 lira derken ayda epey gider oluşturuyor. buralarda da bir yanlışlık var ama bilemiyorum.

1 yorum:

Ali K dedi ki...

Ben de evin penceresinden hastaneye calisanlari birakan servis aracindan o cikan insanlarin isyerine girerkenki agirdan alislarini gorup isteksizliklerini icimde hissediyorum ve icim buruluyor.