10 Mayıs, 2017

Adım Agop Memleketim Tokat


‘Yarın, ola ki hiçbir kefere-yi âdem hanesinden ayrılmaya, sayıma girilecektir!’ Gerçekten de memurlar geldi, evimizin tapusunu teslim ettik. Bütün mal mülk yazıldı. Sürgün, Malatya’ya. ‘Bu evrakı orada defterdarlığa götüreceksiniz. Onlar da size Malatya’da mal mülk verecekler.’ Neden devlet baba bu göç? Bunun cevabı yok, gideceksin. Hem de üç gün içinde, artık nasıl gidebilirsen. İster at arabanla, ister eşekle, ister trenle, ister yürüyerek. Üç gün içinde Tokat’ta hiç Ermeni kalmayacak. Buna seferberlik dediler, üstümüze şarkılar dizdiler, ismi batasıca seferberlik.


Yola çıktık. Bazı Türk komşularımız bizden fazla ağlıyorlardı. Kimileri ta şehrin çıkışına kadar bizimle geldiler.

Malatya’dan kim bilir hangi Arabistan çölüne sürülmüş Ermenilerin evleri vardı, ama hepsine muhacir Müslümanlar yerleştirilmişti bile. Biz ise bezden, çuvallardan yaptığımız kulübeler içinde, saklamaya muvaffak olduğumuz birkaç kuruşla karın doyurmaya bakıyorduk. Hastalık, sıtma, ishal… Kazdığımız bir çukura gideni gömüyorduk. En büyük yemeğimiz on paraya aldığımız lahanaydı. Kürtler kızımı kaçırdılar, bir daha ne izini gördüm, ne yüzünü.

Artık tükenmekte olduğumuz bir anda yeni bir emir geldi: ‘Hepiniz geldiğiniz yere dönebilirsiniz.’ Daha zor şartlar altında, tüterek, biterek, dökülerek Tokat’a döndük. Bir yarım nüfus daha kayıplara karıştı. Evler… Kim evinin kapısını çalsa aynı cevabı alıyordu: ‘Abe cenabet bir daha ki vurmayasın hanemin kapısını!’ Yine de Türk komşularımızın bazıları bize sıcak bir yer verdiler, ekmek verdiler, aş verdiler; yaramızı sardılar…

*

Hiç yorum yok: