15 Mayıs, 2017

Direk


yeri gelir küfür ettiğin şeyleri bile seversin. tottenham stadına veda ediyor. tüm anılarla birlikte görüş açısını engelleyen direk, sana da sevgiler.

13 Mayıs, 2017

Das ist ein spiel


fotoğrafı twitter'da dolanırken gördüm. almanların futbol başarısı malum; gençlerde, kadınlarda, erkeklerde üst üste kupalar kazanıyorlar. yetiştirdikleri oyuncular dünyanın dört bir yerinde oynuyor. bu başarının altında büyük emekler olsa da esas sır bana göre bu fotoğrafta yazılanlarda.*

5-13 yaş arasındaki çocuklara oynadıklarının sadece bir oyun olduğunu, kazansalar da kaybetseler de oyundan zevk almalarını öğretiyorlar. istisna dışında antrenörleri tamamen gönüllü insanlardan olusuyor; öğretmen, işçi, bankacı, esnaf vs. bu insanların en sevdiği oyun futbol olduğu için ve tamamen bu sevgiden kaynaklı hareket ettikleri için çocuklar da direkt olarak oyunu seviyorlar. çocuk takımlarından kız ve erkek çocukları beraber oynuyor. böylece oyunun belli bir cinsiyete ait olmadığını öğretiyorlar.

*lütfen unutmayın.

  1. bunlar çocuk

  2. bu bir oyun

  3. antrenör işini hobi olarak yapıyor

  4. bu bir dünya kupası değil

10 Mayıs, 2017

Adım Agop Memleketim Tokat


‘Yarın, ola ki hiçbir kefere-yi âdem hanesinden ayrılmaya, sayıma girilecektir!’ Gerçekten de memurlar geldi, evimizin tapusunu teslim ettik. Bütün mal mülk yazıldı. Sürgün, Malatya’ya. ‘Bu evrakı orada defterdarlığa götüreceksiniz. Onlar da size Malatya’da mal mülk verecekler.’ Neden devlet baba bu göç? Bunun cevabı yok, gideceksin. Hem de üç gün içinde, artık nasıl gidebilirsen. İster at arabanla, ister eşekle, ister trenle, ister yürüyerek. Üç gün içinde Tokat’ta hiç Ermeni kalmayacak. Buna seferberlik dediler, üstümüze şarkılar dizdiler, ismi batasıca seferberlik.


Yola çıktık. Bazı Türk komşularımız bizden fazla ağlıyorlardı. Kimileri ta şehrin çıkışına kadar bizimle geldiler.

Malatya’dan kim bilir hangi Arabistan çölüne sürülmüş Ermenilerin evleri vardı, ama hepsine muhacir Müslümanlar yerleştirilmişti bile. Biz ise bezden, çuvallardan yaptığımız kulübeler içinde, saklamaya muvaffak olduğumuz birkaç kuruşla karın doyurmaya bakıyorduk. Hastalık, sıtma, ishal… Kazdığımız bir çukura gideni gömüyorduk. En büyük yemeğimiz on paraya aldığımız lahanaydı. Kürtler kızımı kaçırdılar, bir daha ne izini gördüm, ne yüzünü.

Artık tükenmekte olduğumuz bir anda yeni bir emir geldi: ‘Hepiniz geldiğiniz yere dönebilirsiniz.’ Daha zor şartlar altında, tüterek, biterek, dökülerek Tokat’a döndük. Bir yarım nüfus daha kayıplara karıştı. Evler… Kim evinin kapısını çalsa aynı cevabı alıyordu: ‘Abe cenabet bir daha ki vurmayasın hanemin kapısını!’ Yine de Türk komşularımızın bazıları bize sıcak bir yer verdiler, ekmek verdiler, aş verdiler; yaramızı sardılar…

*

06 Mayıs, 2017

Idi i Smotri



savaş filmleri izlerken şöyle bir problem var; herkes savaşın kötü olduğunu biliyor, filmi çekenler de, yazanlar da bunun bilincinde ama bunun bilincinde olmalarına rağmen  filmlerde savaş propagandası yapmaktan geri kalmıyorlar. işin içine hollywood girince bu iyice artıyor. vatansverlik, en iyi ulus biziz, devletimiz, milletimiz... klasik milliyetçi söylemler.

come and see bu tip filmlerin dışında bir örnek. savaş kötüdür hatta savaş nefret edilesi bir şeydir duygusunu insana veriyor. insan iliklerine kadar hissediyor. film 85, sovyet yapımı olmasına rağmen hiçbir şekilde sovyet kutsaması yapılmıyor.

verdiği tek mesaj var; savaşmayalım. savaşırsanız bu duruma düşersiniz.

konuyla alakalı mı alakasız mı bilmiyorum. geçenlerde twitter'da bir dünya haritası üzerinde ulusal marşların hangi temada olduğuyla ilgili bir görsel vardı. neredeyse bütün ülkelerin marşları bayrak, halk, vatan temalı. tek istisna var o da slovenya milli marşı. arkadaşlık temalı bir marşları varmış. şöyle dursun o da;

God's blessing on all nations,
Who long and work for that bright day,
When o'er earth's habitation
No war, no strife shall hold its sway;
Who long to see
That all man free
No more shall foes, but neighbours be.