17 Mayıs, 2020

The Revenant


türkçesi diriliş. inarritu'nun 2016 yapımı oscar ödüllü filmi. izleyeli epey oldu ama hakkında pek bir şey yazmamısım. 

uzun süredir izlemek istediğim filmdi. 2016 yılına ait ve uzun süredir izlemek istediğim filmi birkaç ay önce izleyebildim. bu kadar zamandır merak ettiğim bir şeyi yapmama engel olan durum nedir hiç bilmiyorum.

leonardo dicaprio'nun şeytanın bacağını kırdıgı film; en iyi erkek ödülü oscar'ı dicaprio'ya gitmis. aklımda kalan bununla beraber filmde dicaprio'nun canlandırdıgı hugh grass karakterinin ölmemesi aklıma geliyor. karda kışta nehire giriyor, ıslak ıslak yola devam etmeler, ayıyla boğuşmalar, yaralanmalara rağmen hayatta kalmalar... kırık bacakla yola devam etmek gibi türlü türlü saçmalıklar var. açıkçası filmden geriye kalan bunlar oldu bir de muhtemeşem doğa. filmi izlerken üşüdüm. 

filmde muazzam görüntüler var, oyunculuklar da harika ama hikaye biraz problemli. en azında hikayeyi ele alış biçimi mi denir artık her neyse o problemli... izlediğimde bu kadar da olmamalı dediğim çok sahne oldu. bacagı kırıldı tamam bitti artık herhalde biri gelir kurtarır diye düşünürken hugh glass anlam veremediğim şekilde dağ tepe, su, buz demeden yoluna devam etti. bu da bendeki gerçekçilik hissini ortadan kaldırdı. bu yüzden vasat bir film oldugunu düşünüyorum. dicaprio ödülü hak etmiş tabii ama genel itibariyle abartılmış, vasat bir film oldugunu düşünüyorum. tom hardy bile geride kalmıs dicaprio'nun oyunculugunun yanında. öyle bir sırtlama söz konusu. dicaprio'nun oyunculugu olmasa vasatın da altında altında film olabilirmiş.

10 Mayıs, 2020

Into the Night


içinde türk karakter olan yabancı dizileri izlemeyi seviyorum. dizi konusunda yumusak karnım diyebilirim. dizinin hem süresi hem de bölüm sayısı makul ve dizide türk olması izlemek için sebep oldu. bir çırpıda izledim tüm bölümleri.

bir doğa olayı oluyor ve güneşin doğdudu yerde yaşam yok oluyor. bu bilgiye bir şekilde vakıf olan italyan nato subayı brüksel'de uçak kaçırıyor ve olaylar gelişiyor. fıkra gibi ortam var uçakta; arap, türk, leh, fransız, rus vs. gün doğumundan kaçmak için sürekli batıya gidiliyor. uçakta yer olan her yolcunun kendi içinde hikayesi var. her bölüm basında dizideki baskın karakterlerin hikayesiyle açılıyor. 

hakkında çok da fazla bir şey yazmaya gerek yok. geçen gün baktıgımda netflix top 10'a girmiş. herhalde dizideki ayaz karakteri yüzünden, kendini ezdirmeyen, güçlü, sorumluluk alan bir türk karakteri yaratılmıs. kendisine ve ülkesine karsı yapılan tahriklere karsılık veriyor ayaz. bu da türk izleyiciyi dizide tutan ayrıntı olmus.

uçakla ve uçuşla alakalı tüm teknik saçmalıkları bir kenara bırakıyorum. uçağın peşinden kosup uçağa iniş takımları içerisinden giren birinin olması gibi saçmalıklar var. bunları bir kenara koyarsak zaman su gibi akıp gidiyor diziyi izlerken. öyle hiç sıkılmadan vakit geçirmek için bire bir dizi olmus. 

03 Mayıs, 2020

Keine Revolution auf nüchternem Magen!


almanyada yaşayan türk kültürünü birçok kişinin aksine seviyorum. tabii buradaki birçok kişi aynı gemide olmayanlar ya da suyun öteki tarafında olanları kapsıyor. bu grup temelde almanyada yaşayan türkler orada sol partileri türkiyede iktidarı ya da sağ partileri destekliyor diyerek, almanyada yaşayan türklere karşı anti tutum benimsiyor. bir zamanlar sanırım böyle düşünüyordum. elbette çok su aktı geçti, benim de fikirlerim değişti. birkaç kez burada da yazmıştım.

almanyada türkiyeye özlem duyan gurbetçilerin birçoğunun sosyalleşme yerleri camiiler. sadece ibadet amaçlı değil, dernek işleri için de kullanılır. camii derneğinin kahvehanesinde oturup muhabbet edilebilir, ülke gündemi yorumlanabilir, süper lig izlenebilir, ekseriyetle silex'te yapılmış lahmacun bulunabilir. zaman zaman özel günlerde kermes işleri olur. görseldeki kadın gibi doya doya türk yemekleri yiyebilirsiniz. fotoğrafı görünce camiilerde yapılan kermesler aklıma geldi.

fotoğrafı twitter'da gördüm. kadın kimdir, nedir bilmiyorum. küçük çaplı araştırmayla fotoğrafın dört yıl önce berlin'de 1 mayıs kutlamalarında çekildiğini buldum. sanırım 1 mayıs fırsat bilinip bir vakıf ya da dernek için evlerde yapılan hamurişleri satılıyor. 

görselde boş mideyle devrim olmaz yazıyor. boş mideyle herhangi bir şeyin olacağını zannetmiyorum ve sloganı sonuna kadar destekliyorum.

02 Mayıs, 2020

Cinayet Süsü


ölüm dünya'dan dolayı beklenti oluşmuştu. malum ortama düşünce de sabah oturdum izledim. yer yer sıkıldım yer yer kah güldüm. beğendim mi? ölüm dünya kadar begendiğim söylenemez. kıstas o olunca biraz beklentinin altında kalıyor. ama kendi çapında iyi film. belki idare eder de denebilir.

absürt işler gerçeklikten kopunca film ya da dizi beni biraz sıkıyor. belli bir gerçekliğin içinde absürt işleri seviyorum. bu olay gerçekten günlük hayatta da olabilir demek istiyorum. tabii belki böyle olunca iş absürt olmaktan çıkıyordur. bilemiyorum. filmi izlerken yer yer bu hisse çok kapıldım. örneğin düğün konvoyunun ekibin peşine takılması gibi. 

filmi izledikten sonra yine eksi sözlük'te insanlar neler anlatmas, neleri linç etmis, hangi konularda birbirine girmis diyerek merak ettim. bayagı zıt kutuplarda bulunuyor insanlar. gri alan yok; beğenenler ve beğenmeyenler var. bu da haliyle sözlük içerisinde laf savaşına dövüşmüş. nesini begenmediniz be kardeşim! recep ivedik izleyenler bunu begenmez gibi abidik laflar edilmiş. recep ivek 1 bayagı beğendiğim filmdi bu arada... eğer ölümlü dünya olmasaydı cinayet süsü bu kadar siyah, beyaz etkisi yaratmayabilirdi. insanların bu celalinin, kavgasının ilk filmin seviyesinin yüksek olmasından kaynaklandıgını düşünüyorum. 

senaryo, yönetmen pek anlamıyorum bu işlerden. oturmuş katilin yakalanmasını beklerken ortaya bambaşka bir mesele çıkmasına şaşırdım. bu durumdan bayagı hoşlandım. memleketin pis bir gerçeğini böyle komedi filmiyle çat diye yüze vurulmasını beklemiyordum. fikir olarak harika. sadece bundan dolayı bile film artı değer biniyor. 

sıkıldıgım bir nokta karakterler oldu. özellikle dizdar ve salih karakterleri bu iki oyuncunun üzerine yapışmış gibi. karakterlerin orijinalliği yok. nasıl anlatsam tam bilemedim. mesela ali atay, leyla ile mecnun sonrası oynadıgı işlerde hep mecnun gibi geliyor bana. aynısı feyyaz yiğit'te ve cengiz bozkurt'ta var. diğer işlerinde de hep böyleymiş gibiler.

film iyidir, hoştur. gayet güzel 2 saat izleniyor. yer yer sıksa da genel olarak idare eder bir filmdi.

01 Mayıs, 2020

Ben Ölecek Adam Değilim


sanırım şiir sevmiyorum. sevmek için kendimi zorladığım oldu. ama olmuyor. tabii zaman zaman karşıma bazı şiirler çıkmıyor değil. o zaman işte şiiri sevdiğimi düşünüyorum. 

ben ölecek adam değilim

kapımı çalıp durma ölüm,
açmam;
ben ölecek adam değilim.

alıştım bir kere gökyüzüne;
bunca yıllık yoldaşımdır bulutlar.
sıkılırım,
kuşlar cıvıldamasa dallarında,
yemişlerine doymadığım ağaçların,
yağmur mu yağıyor,
güneş mi var,
fark etmeliyim
baktığım pencereden.
deniz görünmeli çıksam balkona.
tamamlamalı manzarayı
karlı dağlarla sürülmüş tarlalar.
ekmekten olamam doğrusu,
nimet bildiğim;
sudan geçemem,
tuzludur teneffüs ettiğim hava.
ya nasıl dururum olduğum yerde,
öyle upuzun yatmış,
iki elim yanıma getirilmiş,
hareketsiz,
sükûta râmolmuş;
sanki devrilmiş bir heykel?

ellerim ne der sonra bana?
soğumuş kalbime ne cevap veririm?
utanmaz mıyım ayaklarımdan?

kalkmalıyım,
dolaşmalıyım,
sokaklarda, parklarda.
el sallamalıyım
giden trenlere,
kalkan vapurlara.
bilmeliyim,
gölgelerin boyundan,
saatin kaç olduğunu...
islık çalmalıyım.
türkü söylemeliyim
yol boyunca,
keyfimden ya hüznümden.
geçmiş günleri hatırlamalıyım,
dalıp dalıp akarsuya,
hayaller kurmalıyım,
güzel geleceğe dair.
yanımdan geçenler olmalı,
selâm almalıyım;
robenson'u düşünmeliyim,
garipliğini:
şükretmeliyim
insanlar arasında olduğuma.
nedir ki eninde sonunda ölüm?
ayrı düşmek değil mi aşinalardan?

kapımı çalıp durma ölüm,
açmam;
ben ölecek adam değilim.