09 Nisan, 2020

Karantina Golleri


videoyu twitter'da gördüm. sean o'hanlon paylaşmış. eski bir futbolcu; hibernian, everton gibi kulüpler oynamıs. karantina günlerinde bazı tarihe geçen golleri oğluyla beraber günümüzde yaşatmıslar. muazzam iş olmus. insan tabii görünce bazı duyguları depresiyor, özeniyor ama özensek bile su kurguyu yapabilecek ortam yok. bu da bizi gerçeklerle yüzleştiriyor.

Cast Away


başrolde tom hanks oynuyor. film, 2000 yapımı hayatta kalma temalı... seviyorum bu tip konuları. uyku öncesi güzel gidiyor. uyku bastırsa bile filmden dolayı dağılabiliyor uyku. 

filmin ilk 15-20 dakikası epey sıktı beni. konusunu bildiğimden dolayı sabrettim biraz daha sonra malum olayı yaşandı zaten. yalnız ilk 15-20 dakikasında gürültü patırtı, yüksek tondan konusmalar epey kulak tırmaladı. bu tür sahneler beni bayagı rahatsız ediyor. neyse ki çabuk bitti. 

tabii böyle hayatta kalma mücadeleleri bana bayagı ütopik gelir. hemen kendimi filmdeki karakteri yerine koyarım. bir yerim yaralansa kesin mikrop kapar, iltihap olur, yiyecek bulamam, el becerisinden sınıfta kalırım vs gibi düşünceler kafamda dolanır durur. ama diğer taraftan düşününce yapacak bir şey yok, hayatta kalmak zorundasın ve bu yüzden daha önce günlük hayatında beceremediklerini yapmak zorundasın. 

filmdeki ürün yerleştirmeler bayagı kör göze parmak seklinde. markalara ve abd filmlerinden alıskın oldugumuz için çok fazla göz kanatmıyor ama benzer işler türk yapımlarında oldugunda rahatsız edici olabiliyor. tabii su ana kadar cast away'de oldugu gibi reklam hiçbir türk filminde görmedim. cem yılmaz benzer işlere giriştiğinde bile küçük de olsa eleştiri almıstı. okudugum bazı yorumlarda da; türk izleyiciler tarafından yapılan yorumlarda bu reklamların begenilmediğini gördüm. açıkçası çok takıldıgım mevzu değil.

yer yer sıkıcı buldugum kısımlar olsa da seviğim film oldu. tom hanks'in oyunculugu muazzamdı. spoiler olabilir, ateş yaktıgı sahnede kendi kendine bağırışı, sevinci filmin en etkliyeci sahneseydi. 

07 Nisan, 2020

Güneşli Pazartesiler #10


her ne kadar salı olsa da bugünü pazartesi günü kabul edelim. yaz gelse de şu ortamda ne fayda.

05 Nisan, 2020

Unorthodox


mini dizi olması hasebiyle ilgimi çekti. twitter'da birkaç iyi yorum okuyunca bir çırpıda diziyi izledim. dizinin büyük bir bölümünün almanya'da geçmesi daha da dizinin içine çekti beni. alman yapımı ya da almanya'da geçen işleri seviyorum. 

dizi deborah feldman'ı kitabından uyarlama. gerçek bir hikayeye dayanıyor denilebilir. birebir gerçek olmasa bile böyle hikayelerin varlıgına şahit oluyoruz. yahudiliği çıkar, islam'ı ya da herhangi bir ülkeyi, milliyeti koy... hikaye değişmez. bu hikayeler hep var ve kötüsü hep var olmaya devam edecek.

açıkçası diziyi izlemeden önce hasidik yahudiliği bilmiyordum, yahudilik hakkında da çok bilgim yoktu. bildiklerim daha çok kulaktan dolma bilgiler ya da sağda solda izlediğim dizilerden, filmlerden kaynaklıydı. dizide anlatılan cemaatler hakkında hiçbir fikrim yok. bu tür cemaatlerin yobazlık kıyası yapılmaksızın islam'da da var.

insanın bir alana sıkışması, bir kabuktan çıkmaya çalısması çok zor. orada sıkısıp kaldıgının farkına varması bile acı veriyorken oradan çıkmaya çalısmak daha da acı verici oluyor. yaşadıgınız çevreyi reddetmek, toplumu reddetmek, en önemlisi kendinizi reddetmek kolay kolay her insanın yapabildiği bir şey dğeil. esty de kendisinin farkına varıp hem kendisini hem de yaşadıgı çevreyi, toplumu, kültürü reddedenlerden. yakov da aslında kendi durumunun farkında ama kendisine itiraf edemiyor. moische de durumunun farkında, kendini istediği hayata o cemaat içinde adapte edebilmiş. esty ise kendi kimliğini reddediyor. kendini bulmak, yaşamak istediği hayatı seçiyor. bu yola girebilmek cesaret işi... dizide yakov üzerinden özellikle o kabugu kırabilmenin ne kadar zor oldugunu görebiliyoruz. bu yüzden esty gibi olanlara olan saygı daha da artıyor.


çok sevdiğim dizi oldu. belki birkaç bölüm daha uzun olabilirdi. esty'nin almanya'ya gidişi oradaki hayata adapte olması çok hızlıydı. hayatında mahallesi dısına çıkmamıs, toplumdan bu kadar kopuk bir insanın bu kadar kolay uyum sağlaması kolay olmamalı. mini dizi olması sebebiyle belki buralar hızlı geçilmiş olabilir. bunun dısında genel olarak iyi diziydi.

04 Nisan, 2020

7. Koğuştaki Mucize


bu aralar netflix'teki popüler içerikleri tüketmeye devam ediyorum. sinema salonlarında uzun süre afişlerini görmüştüm ama artık sinema kültürüm olmadıgı için malum ortamlara düşmesini bekliyorum filmin. netflix, mubi, torrent, hdfilmcennneti ya da cehennemi fark etmiyor; buralardan film izlemek artık daha cazip geliyor. 

filme tekrar dönecek olursak. karantina günlerinde filmi fransızlar tekrar gündeme getirdi. onların salya sümük vaziyetleri beni de harekete geçirdi daha da merak ettim filmi. filmden beklediğimi çok da bulamadım.

aras bulut iynemli mükemmel performans göstermiş. filmin her sahnesine aynı tempoda o role girebilmek ciddi meziyet istiyordur. burada çok fazla oyunculuk, kamera, yönetmen vs hakkında bir şey yazmıyorum çünkü çok çok çok kötü olmadıkça bu işlerin kalitesini değerlendirebilecek kapasitede değilim. aras bulut iynemli özelinde konusacak olursam ortada mükemmel bir oyunculuk var. 

kore filminden uyarlama bir filmmi. burayı pas geçiyorum. o filmi izlemedim. 

genel olarak suyu çıkarılmıs filmin. şunu da katalım bu da olsun diyerek izleyici duygusallıga asırı itilmis. en normal, makul sahnelerde bile zorlama duygusallık var. bu da en azından bende ters etki yaptı. bazı sahneler hariç dümdüz duygdurumla izledim filmi.

politik eleştiriler de yapılıyor. özellikle askerin kötü gösterildiğine dair. "adam yarbay, allah yani" nidası filmde geçen en mantıklı cümle olabilir. zamanının jandarma uzman çavuşu olan dedem bile bulundugu bölgelerde borusunu en yüksek sesle öttürmüş. haliyle jandarma yarbay'ın öttürebileceği boruyu düşünemiyorum. burası spoiler olacak, değil akli dengesi yerinde olmayan bir adamı idam ettirmek, akli dengesi yerinde olmayan koyunu, kuzuyu bile ipe astırır. bu konuda yapılan eleştirileri yersiz buluyorum.

toparlayacak olursam filmin süresi gereğinden fazla uzun, gereğinden fazla duygu sömürüsü var. filmde birçok şey gereğinden fazla bulunuyor. 

The Platform


film birçok mecrada karşıma çıkıyordu. twitter'da yapılan esprileri açıklamak için yazılanlardan bile espriyi anlayamıyordum. son olarak the platforum'u izleme gereksiz diyen bir arkadasıma kayıtsız kalamadım ve bu sabah filmi izledim. 

özellikle dört beş aydır sabah erken kalkıp film izlemek alışkanlık oldu. hafta sonu bile sabah erken kalkıyorum. işten sirayet eden güzel alışkanlık oldu. zamanı daha iyi yönetebiliyorum, yapacak daha çok şey buluyorum. 

2019 ispanya, netflix yapımı film, hakkında çok fazla bir şey yazmak istemiyorum çünkü izlerken epey sıkıldım. okudugum yorumlarda don kişot, isa alt metinli eleştiriler vardı. don kişot göndermeleri kısmen yerinde ve mantıklı olsa da filmde bu kadar abatılı alt metinler oldugunu düşünmüyorum. film vermek istediği mesajı kör göze parmak veriyor. zaten sorun da burada. 

bu tip mesajlar yerine gidiyor mu emin değilim. netflix gibi bir platformda, tüketim için var olan bir yerde insanların doyumsuzlugunu anlatmak bir kulaktan giriyor diğerinden çıkıyor. filmin verdiği mesajın bir etkisi yok. 

filmin süresi 90 dakika olsa da uzun. yer yer gereksiz tekrarlar epey bunalttı beni. bir buçuk saatlik filmi izlerken zorlandım. film, kısa film olsa yeriymiş.